Bu Blogda Ara

21 Eylül 2014 Pazar

BİZ...

Sende var olan yerimi kaybetmekti belki de en acı olan…

 Ne güzeldi sen ve ben olabilmek. Biz ile başlayan cümlelerde seni düşünüp heyecanlanmak…

İnsan kaybettiklerini geri istiyor her zaman. Kabul olmayacak dualara inanmak istiyor. Biliyor ki kendi inanırsa kabul olacak tüm duaları. Bunu öğretmişti o en eskilerden daha eski olanlar… Ama o kadar kolay değildi işte…

Kendi ellerinizle boğduğunuz geleceğiniz size geri gelmiyor. Biraz şansınız varsa lanetleniyor ve hortlaklara sahip oluyorsunuz hepsi bu…

O şansın kötü şans olduğunu söylemedim sanırım, affola…

Her yeni yenilgimizde hayatımdaki en acı olay bu işte diyoruz. Her zaman yanılsak da bunu söylemekten alıkoyamıyoruz kendimizi… Bu bir savunma sadece… Acımızı içten içe azaltmak için uydurduğumuz çocukça bir savunmalardan sadece biri…

Biliyoruz ki bu yaşadığımız aslında hiçbir şey… Daha acılarını yaşayacağız ya da tanık olacağız daha acılarına. Ama o an bunu düşünmüyor, düşünemiyoruz…


17 Eylül 2014 Çarşamba

sensizlik...

Sensizken şehir çırılçıplak görünüyor gözüme… 40 yıl yaşlanmış ve çıplak…Baktığım hiçbir şeyi aslında görmüyor, gördüklerimi ise beğenmiyorum…

Aldım nefesler sensizken işe yaramıyor sanki… İçtiğim tüm sigaralar dumansız, tütünsüz… Kaldırdığım tüm kadehler boş…

Çığlıklarım sessiz, gözyaşlarım kupkuru…Çiçekler renksiz sen yokken… Saksılar topraksız…

Gökyüzünün maviliğinde bir eksiklik var.  Denizler dalgasız, martılar olabildiğinceçirkin, simitler bile susamsız sanki…

Sensizlik hayatın içinde boşaltılan bir evde unutulan bir kitap kadar yoksul ve çaresiz bir halde kalakalmak gibi…


Unutturdukları Özgürlüktü Aşk…

Yıllardır bitmek bilmeyen ve asla bitmeyecek olan sağ – sol kavgaları gibiydi aşkımız aslında. Ben solumu savunuyordum aşk soldaydı, benim için… Kalbin solda oluşunu sorgusuz sualsiz kabul etmek gibiydi aşk, ben de…

Kendine göre gerekçelerin vardı senin de. Kalbe inanmıyordun, solu yok etmek isteyen sağcılar gibiydin…

O kadar uzun yıllardır sürükleniyorduk ki bu kavganın peşinden, asıl amacımızı unutmuştuk her ikimizde. Oysa onlardan hiçbir farkımız yoktu işte. Onlar gibiydik aslında. Kendimize göre doğrularımıza kör gözler ve sağır kulaklarla adamıştık kendimizi. Oysa çok basitti istediğimiz. Onlar özgürlük istiyorlardı, tıpkı bizim gibi. Aşktı bizim özgürlüğümüz. Unuttuğumuz, unutturdukları özgürlüktü bizde Aşk…


15 Eylül 2014 Pazartesi

Hayat...

Hayattı beni en çok yoran. Bir kere de kıyak geçse hayat, kader, artık adı her neyse o bir kere de bizden yana olsa... Sonra aslında o hep yanımızda diye düşünüyorum. Biz görmüyoruz sadece,görmek istemiyoruz çünkü istediğimiz gibi değil hayatın bize verdikleri , hep daha güzeli hep daha iyisi olsun istiyoruz. Yaptıklarımdan hoşnut olmadığımızda pışmanlıklar sarıyor etrafımızı ve keşke yapmasaydık diyoruz. Sonra akıl savunmaya geçip sen yapmadın, ben öyle olacağını düşünmemiştim hayatın bize layık gördükleri tüm bunlar diye fısıldıyor kulağımıza ve biz ona inanıp lanetler yağdırıyoruz,hayata. Oysa ne gerek var lanetlere, hayata sövmeye. Bunu sen istedin. Senin kararındı her şey. Bunu kabullen ve mutlu olmaya calış. Ama olmuyor di mi böyle söyleyince aa evet doğru söylüryosun bundan sonra öyle yapayım diyemiyorsun. Şimdi söyle hayat mı kötü insanların  kararsızlıkları mı ?

13 Eylül 2014 Cumartesi

Seni beklemek...

Seni beklerken fark ettiğim birkaç şey vardı.
Seni beklemek, hayatında ilk kez denizi görecek mapushane çocuğunun heyecanını içinde hissetmek gibi,
Seni görmek,  vazgeçip tövbe ettikten yıllar sonra bir dal sigara içmek gibi,
Sana dokunmak,  cennetin en yasak yerlerinde özgürce dolaşmak gibi,
Seni sevmek, Tanrı'ya koşulsuz, şartsız, kör gözler ve sağır kulaklarla inanmak gibi...

12 Eylül 2014 Cuma

Gel ama git...

Yoksun. Yoklugun kadar tanisaydim seni daha az acirdi canim belki de. Neden yeniden sevemiyorsun birini diye soruyor dostlarim, haklilar. Neden sevemiyordum yeniden yeni birini? Yokluguna o kadar cok alismisim ki, sanki onunla ask yasiyormusum da kalbim doluymus gibi hissediyorum. Sen gittin,Yoklugunla doldu her sey, her yer. Yoklugunun da beni terk etmesini bekliyorum senin gibi.senin gibi o da cekip gitmeli ki yeniden sevebileyim. Gel. Yalnizca yoklugunun benden alman icin gel. Bitsin artik bu karmasa. yoklugunla dolan yerlerde bosalsin. Gel nolur. onu da al ve git yeniden. Gel ve git ki yeniden sevebileyim...

10 Eylül 2014 Çarşamba

Kırmızı Kazak...

 
Bütün eşyalarımı toplayıp evinden ayrılırken en sevdiği kazağımı onda bıraktım. Sanki unutulmuş süsü verilen o kırmızı kazak…
Canı yansın, beni hatırlasın diye  bırakılmış o kırmız kazak...
Onun canını acıtması gereken kazak, en çok benim canımı acıttı. Bunca senenin ardından hala kırmızı kazaklara karşı bir soğukluk var içimde. Sevgili de ( eski olan) bile isteye unutulan aptal bir kırmızı kazaktı işte. Ona anlamlar yüklemenin ne anlamı vardı ki… Aşkın rengiydi o kazak. Onsuz geçirdiğim gecelerde ısınmak için giydiğim o kırmızı kazak hep o kokardı. Şimdi ki aklım olsa o kazağı asla onda bırakmazdım. Onu en çok hatırlatan eşyamı neden onun evinde bırakıştım ki? Şimdi gidip istesem ?!